Aklımı kurcalar durur oldu bu aralar sorular... Yağmurla dolup, güneşle buharlaşıp boşalan çukurlar gibiyim diyeceğim ama zihnimin boşaldığı da, rahatladığım da yok!
Bir tadilattır gidiyor beynimde. Gürültü, uğultu, kıyamet...
İç sesim "canlan artık, bir iş bul da pasın gitsin" diyor.
Ben de gizliden gizliye "henüz erken mi?" diye sormadan edemiyorum.
Yeni bir başlangıç yapmalı mı yoksa evde oturup körelmeli mi bilemedim.
Gecenin bir yarısı... Az evel bir iş bulma sitesinde CV'mi yeniden oluşturmayı bitirmiş bulunuyorum.
Ancak biten tek şey özgeçmişim. Aklımdaki onca sorunun ise ne sonu ne de tatmin edici cevapları var!
Mezun olduğumdan beri bir işe girip çalışmamışım. Ciddi bir deneyim yok. Beni mi bekler şirketler?
Öğrenciyken ne kadar rahatmışım! Ne olacak sıkıntısı vardı belki ama henüz mezun olmamanın getirdiği rahatlığı da yadsımamak gerek.
Mezuniyet, hamilelik, doğum, bebeğin bakımı...
Yavaş yavaş köreltiyor muyum kendimi ne? En son hangi kitabı okudum? Mesleğimle ilgili kaç haber kovaladım? Sahi, bizim mesleğin jargonu neydi? Bırakın terimlerin içini doldurmayı, aklıma gelmiyorlar bile.
Neydi? Neydi?
Üzüldüm şimdi kendime. İki kelime bile bir araya gelip cümle kuramaz oldu. Nerede bu kelimeler???
Bir bebek bu kadar koparır mıymış insanı sosyal ortamından?
10 aylık oldu tam da minik cadı. Pek sevimli bu aralar.
Onu belki de hiç tanımadığım bir bakıcının eline bırakıp, sırf ileri zamanlarda çalışan bir annenin artılarını yaşaması için ve tabi kendimi mutlu etmek için, yeni ufuklara açılma zamanı mıdır?
Ya da evin rahatlığını, oyuncak üretmenin keyfini yaşayarak bu minik bireyin yanıbaşında mı olmalı?
E ama o kadar okuduk... Tüketelim mi kendimizi!
Demez miyim biraz yaşımı aldığımda, "ne yaptın Özge hayatın boyunca?"
Öyle berbat bir noktadır ki bulunduğum yer...
Ne yapmalı da hem iç huzura, özgüvene destek olup, körelmeyi engellemeli hem de minicik bir bebeği kendi gibi soğuk bir kelime olan BAKICInın kollarına bırakmanın yarattığı vicdan azabını gidermeli?
İç ses... Bana doğru yolu gösterir mi?