27 Mart 2011 Pazar

Batan Geminin Keşmekeşi

Aklımı kurcalar durur oldu bu aralar sorular... Yağmurla dolup, güneşle buharlaşıp boşalan çukurlar gibiyim diyeceğim ama zihnimin boşaldığı da, rahatladığım da yok!

Bir tadilattır gidiyor beynimde. Gürültü, uğultu, kıyamet... 

İç sesim "canlan artık, bir iş bul da pasın gitsin" diyor. 
Ben de gizliden gizliye "henüz erken mi?" diye sormadan edemiyorum.

Yeni bir başlangıç yapmalı mı yoksa evde oturup körelmeli mi bilemedim.

Gecenin bir yarısı... Az evel bir iş bulma sitesinde CV'mi yeniden oluşturmayı bitirmiş bulunuyorum.

Ancak biten tek şey özgeçmişim. Aklımdaki onca sorunun ise ne sonu ne de tatmin edici cevapları var!

Mezun olduğumdan beri bir işe girip çalışmamışım. Ciddi bir deneyim yok. Beni mi bekler şirketler?

Öğrenciyken ne kadar rahatmışım! Ne olacak sıkıntısı vardı belki ama henüz mezun olmamanın getirdiği rahatlığı da yadsımamak gerek. 

Mezuniyet, hamilelik, doğum, bebeğin bakımı...
Yavaş yavaş köreltiyor muyum kendimi ne? En son hangi kitabı okudum? Mesleğimle ilgili kaç haber kovaladım? Sahi, bizim mesleğin jargonu neydi? Bırakın terimlerin içini doldurmayı, aklıma gelmiyorlar bile.

Neydi? Neydi?

Üzüldüm şimdi kendime. İki kelime bile bir araya gelip cümle kuramaz oldu. Nerede bu kelimeler???

Bir bebek bu kadar koparır mıymış insanı sosyal ortamından?

10 aylık oldu tam da minik cadı. Pek sevimli bu aralar.

Onu belki de hiç tanımadığım bir bakıcının eline bırakıp, sırf ileri zamanlarda çalışan bir annenin artılarını yaşaması için ve tabi kendimi mutlu etmek için, yeni ufuklara açılma zamanı mıdır?

Ya da evin rahatlığını, oyuncak üretmenin keyfini yaşayarak bu minik bireyin yanıbaşında mı olmalı?
E ama o kadar okuduk... Tüketelim mi kendimizi! 
Demez miyim biraz yaşımı aldığımda, "ne yaptın Özge hayatın boyunca?"

Öyle berbat bir noktadır ki bulunduğum yer... 
Ne yapmalı da hem iç huzura, özgüvene destek olup, körelmeyi engellemeli hem de minicik bir bebeği kendi gibi soğuk bir kelime olan BAKICInın kollarına bırakmanın yarattığı vicdan azabını gidermeli?

İç ses... Bana doğru yolu gösterir mi?

19 Mart 2011 Cumartesi

Akordeon Köpek







Köpeğimi uzuuuuuuuuun uğraşılardan sonra az evel tamamlayabildim. Nasıl mes'udum bilemezsiniz. :)

Köpeciğimiz Elena Belova'ya ait. Böyle güzel bir oyuncak ürettiği için ne kadar teşekkür etsek az.

Amigurumi Forum olarak 4. etkinliğimizde bu köpeğe yer verdik ve güzel bir çalışmayı daha geride bıraktık.

Çok hızlı arkadaşlarımız vardı. Pıt diye örüverdiler köpeği ama ben hem geç başladım hem de elimde süründü.

Gerçi henüz bitirememiş olanlar da var. Bakınız; sevgili Ebruli günce Ebru... :) Tembel Ebru.

Senden önce bitirdim işte. Oh! Sefam olsun.

İpliğim Anchor Olympos. Aman deyim onunla örmeyin. Bileklerim çevrimdışı onun yüzünden. Bir de 4.5 mm tığ ile ördüm. Kocaman bir şey oldu. Akerdeon kısmını uzattıkça iyice büyük bişi çıkıyor ortaya.

Öylece ortalık yere bıraktım salonda. Eve hırsız girse "Bu ne?" diye korkar. :)

Madem köpeğimiz bitti. Elimizdeki yarım işlere dönelim değil mi?

Onları da bir an önce bitireyim ki, hemen yayınlayım burada. Bakıyorum da çok az yazıyorum. E tabi icraat olmayınca yazacak şey de olmuyor ama toparlamam gerek kendimi.


Üretkenliğe devam! Tikkaaaaaaaatt!!! Ben geliyorum... -rum -rum -rum...

1 Mart 2011 Salı

Bahtsız Tavşan

Forumda sevgili dostlarımla birlikte ördüğümüz tavşanım. Malesef ben Eda ablanın tarifine uyamadım çünkü önceden örmüştüm kol ve bacakları. Hal böyle olunca iş başa düştü ve şemayı da bir yandan not ederek bu tombik yanaklı tavşanı ördüm. Bacakları ördükten sonra birleştirerek gövdeye devam ettim, böylece dikiş derdinden kurtuldum.

Ancak zavallı tavşanın başına neler gelmedi ki... Ördüm, söktüm, diktim, söktüm... Bana da ona da ızdırap oldu. Az daha bitmeseydi fırlatıp atacaktım neredeyse.

Yüz ifadesi de bu hali dile getirircesine masum ve acı dolu oldu.

Umarım sizlerin de beğenisini kazanır...